GREVENA VE NASİLİÇ MÜBADİLLERİNİN DÜĞÜN GELENEĞİ | Aycan YILMAZ Yazdı

0
3397

Grevena ve Nasiliç mübadilleri (yani Patriyotlar) mübadeleden önce Yunanistan’ın Batı Makedonya Bölgesinde bulunan Aliakmona Vadisinde (eski adı İncekara) yer alan 50 köy ve bu köylerin bağlı oldukları Grevena ve Nasiliç ilçelerinde yaşıyorlardı. Bu bölgede yaşayan mübadillerin kendilerine has düğün geleneği vardı. Mübadiller göçten sonra da bu düğün geleneğini Türkiye’de uzun yıllar boyunca sürdürdüler.

Bundan 9 yıl önce 2012 yılında mübadillerin (yani Patriyotların) düğün geleneği ile ilgili olarak bugün hayatta olmayan bazı birinci kuşak (Yunanistan doğumlu) ve ileri yaştaki ikinci kuşak mübadiller ile yüz yüze sözlü tarih çalışması yaptım. Yaşım gereği ben de gençlik yıllarımda mübadillerin düğün geleneğini yakından görmüş, düğünlerde yapılanları ve yaşananları izlemiş birisiyim. Yüz yüze sözlü tarih çalışması yaptığım mübadillerin bu konudaki anlattıklarını ve benim gençlik yıllarımda düğünlerde gördüklerimi ve yaşananları da dikkate alarak ve fotoğraflarla da destekleyerek düğün geleneğini kayıt altına aldım.

Buna göre Grevena ve Nasiliç Bölgesinden mübadele ile Türkiye’ye gelen mübadillerin, yani Patriyotların düğünleri aşağıdaki gibi yapılırdı.

a- Düğün Öncesi Hazırlık Yapılması:

Düğünden bir hafta önce gelinin ve damadın aileleri birlikte şehre giderek düğün için alışveriş yaparlardı. Damat tarafı gelin ve yakınları; gelin tarafı da damat ve yakınları için hediyeler alırlardı. Damat tarafı gelin ve yakınları için aldıkları hediyeleri çarşamba günü meraklılarına ve damat evini ziyarete gelenlere gösterirdi. Perşembe günü sabahı ise, damat tarafı gelin ve yakınları için alınan hediyeler ile sırtı kına ile kırmızıya boyanmış ve süslenmiş bir koçu (erkek koyun) gelinin evine götürürdü. Bu arada düğünde yenilecek yemekler için günler öncesinden hazırlıklar yapılır ve yemeklerin pişirilmesine köyün aşçı hanımları ile düğün sahiplerinin yakınları yardım ederlerdi.

b- Çalgıların Gelmesi ve Düğünün Başlaması:

Düğün Cuma günü öğleyin çalgıların gelmesiyle başlardı. Böylece düğün Cuma günü başlar ve pazar günü öğleyin gelinin kız evinden alınıp damat evine bırakılmasıyla sona ererdi. Üç günlük düğün kız ve damadın evlerinde yapılırdı. Düğün esnasında hem kız evinde, hem de damat evinde 2-2,5m çapında olan büyük yer sofraları kurulur ve yemeğe tüm akrabalar, köy halkı ve komşu köylerdeki diğer akrabalar da davet edilerek yemek yenilirdi. Bu şekildeki büyük yer sofraları düğün süresince sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç defa kurulurdu. Cuma akşamı kız evindeki davetliler ve düğüne katılanlar yemekten sonra damat evine çalgılar eşliğinde topluca giderek gece geç saatlere kadar oynayıp eğlenirlerdi. Kadınlar Yunanca şarkılar eşliğinde oynarlardı. Göçten sonra Türkiye’de çalgıcılar hem Türkçe ve hem de Yunanca şarkılar çalarlardı.

Düğünde yenilen yemekler ve veriliş sırası şöyle idi:

– Bulgur çorbası,

– Etli kuru fasulye,Etli sulu patates yemeği,

– Etli patlıcan musakka,

– Etli pırasa yemeği,

– Saç kapamada tepsi içinde pişen etli pilav,

– Peynirli börek,

– Elde açma hamurla yapılan cevizli baklava,

– Lahana sarma,

– Yoğurtlu köfte / yoğurtlu mantı.

Düğün çalgıları mübadillerin Türkiye’de iskan edildikleri bölge, yöre ve şehirlere göre değişkenlik göstermekle beraber genel olarak klarnet ve davul veya klarnet, keman, cümbüş ve darbuka şeklinde olurdu. Mübadil büyüklerimizin anlattıklarına göre mübadelenin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış Türkiye’de düğünlerde çalgıcı bulmak zor olduğundan çalgı olarak bir süre taş plakların çalındığı gramofon kullanılmış.

c- Düğünün İkinci Günü:

Düğünün ikinci günü (yani Cumartesi günü) gün boyunca damat evinde davetliler çalgıcıların çaldığı şarkılar eşliğinde oynayıp eğlenirlerdi. Aynı günün akşamı yemekten sonra bu defa damat evindekiler ve davetliler çalgılar eşliğinde kız evine topluca giderek gece geç saatlere kadar oynayıp eğlenirlerdi. Damat tarafı kız evine giderken tepsi ile elde açma cevizli baklava ve hediyeler götürürdü. Bu arada hanımlar geline kına yakar ve Yunanca şarkılar söyleyip oynarlardı. Göçten sonra Türkiye’de çalgıcılar hem Türkçe ve hem de Yunanca şarkılar çalarlardı.

d- Düğünün Üçüncü ve Son Günü:

Düğünün üçüncü günü, yani Pazar günü sabah saatlerinde damat, davetlilerin önünde ve çalgılar eşliğinde Yunanca Damat Traşı şarkısı söylenerek traş edilirdi.

Traştan sonra damat at üzerinde köyde dolaştırılır ve daha sonra da kaynanasının ve kayınpederinin elini öpmesi için kız evine giderdi. Damat el öptükten sonra kendisine ikram edilen şerbetin bir kısmını içer ve sonra bardakta arta kalan şerbeti arka tarafına sıçratacak şekilde dökerdi. Damat daha sonra kız kardeşinin veya onun yerine geçecek bir başka yakınının evine götürülerek orada yıkanırdı. Traştan sonra damat tarafı ve davetliler yine çalgılar eşliğinde topluca ve konvoy şeklinde gelini almak için kız evine giderlerdi. Bu arada gelinin yüzü bu işi bilen hanımlar tarafından çeşitli boyalarla süslenerek makyajı yapılırdı.

Gelin daha evden çıkmadan önce orada toplanan ve gelini almaya gelen davetlilerin ve köylülerin önünde, kız tarafı geline ait iki adet gaz lambasını açık arttırmaya çıkarır ve damat yakınlarından birisi de lambaları belirli bir bedel ödeyerek alırdı. Ayrıca bu sırada kız tarafından olan küçük çocuklardan birisi mangal maşası ile orada oturan damadın babasına hafif bir şekilde vurur ve damadın babası da çocuğa bahşiş verirdi.

e- Gelinin Alınması ve Çeyizin Damadın Evine Götürülmesi:

Gelin daha kız evinden çıkmadan önce gelinin çeyizi damadın evine götürülürdü. Damadın evi gelinin evine yakın ise, gelinin çeyizi davetliler tarafından elden ele; uzak ise, araba veya hayvanlarla veyahut gerektiğinde davetlilerin omuzlarında damadın evine taşınırdı.

Daha sonra gelin, kız evinden at üzerinde çalgılar eşliğinde ve konvoy şeklinde damat evine götürülürdü. Gelin, gerek kız evinden çıktığı sırada ve gerekse damadın evine girerken bir tasın içerisinde bulunan prinç, nohut ve delikli madeni para karışımı gelinin üzerine atılırdı. Gelin damadın evine girmeden önce, damadın evinin önünde köyün imamı tarafından dua okunurdu. Daha sonra gelin damadın evine girerken önüne konulan bir su testisini ayağı ile iterek kırar ve ondan sonra eve alınırdı.

Aynı gün yatsı namazından sonra, damat yakın erkek akrabaları ile arkadaşlarının eşliğinde ellerinde yakılmış mum ve çıralar olduğu halde evinin kapısına kadar götürülür, burada her akraba ve arkadaş damadın sırtına vurarak kapıdan içeriye sokulur ve bu şekilde gerdeğe uğurlanırdı.

Gelin ve damat, düğünden bir gün sonra yakın akraba ziyaretlerinde bulunarak el öperler, akrabalar da, gelin ve damada karanfilden yapılmış şerbet ikram ederlerdi. Akrabalar şerbeti ikram ettikten sonra yeni doğacak çocukların salyalı olmaması için bir havlu ile gelin ve damadın ağızlarını silerlerdi.

Benim ailem mübadele ile Niğde’nin Yeşilburç köyüne iskan edildi. Bu şekildeki geleneksel düğünler Yeşilburç köyünde 1960’lı yılların ortalarına kadar aralıksız ve kesintisiz olarak devam etti. 1960’lı yılların ortalarından itibaren ise yavaş yavaş bu gelenek terkedilmeye başlandı ve 1970’li yılların başlarına gelindiğinde ise düğün geleneği tamamen terkedildi. Bu dönemden itibaren ise, düğünler günümüzde olduğu gibi kiralanan düğün salonlarında yapılmaya başlandı. İlerleyen yıllarda nostalji olsun diye bazı aileler eski geleneğe göre düğün yaptılarsa da, bunu yapan aile sayısı hem çok az ve hem de geleneğin tümünü değil bir bölümünü yapmışlardır. Örneğin: Sadece damadın traş edilmesi ve gelinin at üzerinde alınması gibi. Türkiye’nin diğer bölge, şehir ve köylerine iskan edilen mübadiller de muhtemelen geleneksel düğünleri bu yıllarda veya bu yılları takip eden yıllarda terketmişlerdir. Düğün geleneğinin terkedilmesinin birçok sebepleri vardır.

Bu sebeplerin başlıcalarını şöyle sıralayabilirim.

– Geleneklerine bağlı birinci kuşak mübadillerinin bu dünyadan göçüp gitmesi,Şehirleşmenin etkisiyle mübadil köylerin geleneksel köy yaşamından modern yaşama geçmesi,

– Mübadil köylerindeki genç nüfusun çalışmak veya eğitim amacıyla büyük şehirlere gitmesi,

– Mübadillerin yerli halk ile yaptıkları evliliklerin artması,

– Teknolojinin köy yaşamına girmesi ve hayatı kolaylaştırması.

Niğde’nin Yeşilburç köyüne iskan edilen mübadiller mübadeleden 1960 yılına kadar olan dönem içerisinde mübadil olmayan kişilere hiç kız vermediler. Kız vermemek için de uzun süre direndiler. İlk defa 1960 yılında yerli halkla evlilik için kız alıp verme gerçekleşti ve bunu takip eden yıllarda da yerli halk ile kız alıp verme işi hızla arttı. Türkiye’nin diğer bölge , şehir ve köylerine iskan edilen mübadillerin mübadil olmayan kişilerle evlilik için kız alıp vermeleri konusunu araştırmadım. Ancak, bu mübadillerin de muhtemelen 1960’lı yıllarda veya bu yılları takip eden yıllarda evlilik için yerli halk ile kız alıp verme olayını gerçekleştirdiklerini düşünüyorum.

31.03.2021

Aycan Yılmaz

[email protected]