FAŞİZMİ ANLAMAK – 5: FİNANSMAN KAYNAKLARI | Hakan Aydın

0
1095

Örgütlenme çalışmalarının devam ettirilmesi, propagandanın artırılması, faşist eylem ve saldırıların genişletilmesi ve kamuoyunun sistemli bir şekilde dönüştürülmesine devam edebilmesi, hareketlerin gelirlerinin karşılayamayacağı türden para kaynaklarını gerektiriyordu.

Üyelerden toplanan aidatlar ile mitingler sırasında toplanan para yardımları(!)’nın yükselmesi üye sayısı ile örgütlere taraftar olan yığınların artırılmasını, üye ve yığınların artırılması ise para kaynağı bulunmasını gerektiriyordu. Bu durum; özellikle İtalya’da PNF’yi, Almanya’da ise NSDAP’ı parti dışı kaynakların arayışına götürüyordu.

Faşist hareketler için para verenlerin kimler olduğunu bilmek, hareketlerin toplumsal etkisinin değerlendirilmesi açısından önemli olduğu gibi özellikle yüksek miktarlarda para yardımı yapanların da ödedikleri bu paraların karşısında hangi çıkarlara sahip olacağını bilmeleri, sahip oldukları çıkarların tehdit edilmeyeceğine dair güven duymaları gerekecekti. O halde, faşist hareketlerin amaçları para yardımında bulunanların çıkarları ile tamamen örtüşmese de hareketlere para verenlerin çıkarları faşizm de ve eylem biçimlerinde karşılığını bulması gerekiyordu. Öte yandan, faşist hareketler başından beri tarım ve sanayideki iş adamları ile varlıklı aileler tarafından destekleniyordu.

PNF, -özellikle- Orta İtalya’da bulunan büyük tarımcı ve sanayicilerden destek almaya 1920 yılında başlamıştı. Toprak sahipleri, karşılıksız akaryakıt desteği veriyor, parti üyeleri ya da milislerin kullanımlarına kamyon tahsis ediyorlardı. Kara Gömlekliler’in özel hayatlarını geçindirmenin yanı sıra baskın ve cezalandırma eylemleri bu desteklerle gerçekleştiriliyordu. Büyük sanayiciler ile büyük tarım üreticilerinin mali yardımları iktidarın alınmasına kadar artarak devam edecek, yardımlar çok büyük boyutlara ulaşacaktı.

Mussolini mitingi

NSDAP, başlangıçta gizli askeri fonlardan destek alıyordu. 1923 yılından itibaren küçük ve orta boy kapitalistlerden, Almanya’nın önde gelen aristokratlarından yardım almaya başlamışlardı. Ardından ülkenin en büyük kapitalistlerinden yardım gelmeye başladı. 1930 yılından itibaren para yardımı yapan büyük kapitalistler ve sermaye gruplarının sayısı hızla artmaya başlamıştı. Yardım yapanların arasında Deutsche Bank ve Dresdener Bank gibi mali sermayeler de bulunuyordu. NSDAP’ın iktidarı almasından hemen önceki yıllarda kapitalistlerden gelen yardımlar en önemli gelir kaynaklarını oluşturacaktı.  

Hitler mitinglerinden “özgürlük” – 1934

FALANJ, 1930 yılından itibaren İspanya’nın sanayi kapitalizminin ve toprak mülkiyetinin en büyük çıkar sahipleri tarafından destekleniyordu. Özellikle Bilbao sanayicileri, isim yapmış zenginler, Biscaye Bankası gibi mali sermayenin temsilcilerinden destek görüyordu. İspanya Halk Cephesi’nin 1936’daki seçim zaferinden hemen önce düşen yardımlar daha sonra yeniden başlayacak, iç savaşın finansmanı da burjuvazi ile büyük toprak sahiplerinin bir kısmı tarafından sağlanacak, zenginlerin bir kısmı ise bilfiil haraca bağlanacaktı.

Franco – İç savaş komutanı

Faşist hareketlerin daha en başından itibaren bazı sanayiciler ve büyük toprak sahipleri tarafından desteklendiği biliniyordu. Bunlar, faşist hareketleri, kendileri için bir toplumsal korunma ve savunma aracı olarak değerlendiriyordu. İşçi sınıfına karşı yürütülen eylemler bu yardımlarda kesit bir ölçüt olarak alınıyordu. İtalya’da Kara Gömlekliler’in kent ve özellikle köylerde bulunan sosyalist örgütlenmeleri kırması da karşılığını para yardımı olarak buluyordu.

Faşist hareketler, örgütlenmeye ilk başladıkları zaman söylemlerinde sosyalizmi hissettirecek motifler bulundurduğu için burjuvazi (kapitalistler ve büyük toprak sahipleri)  biraz şüpheyle bakıyor olsa da ülkelerde geliştirilen siyasal eylemler, bu kuşkuları ortadan kaldırıyor, burjuvazinin güvenini kazanıyordu. Öte yandan, sanayici kapitalistler ve büyük toprak sahiplerinin, bu hareketlere para yardımında bulunmaması halinde bile toplum içinde varlıklı olarak bilinen kişi ve ailelerin bu hareketleri destekleyeceği tahmin ediliyordu.

NSDAP’a para yardımı yapan burjuva ve çevreleri, partinin basın üzerinden burjuvaziye hakaret etmesinden rahatsız olmuyordu. Partinin dönemsel olarak yürüttüğü bazı propaganda ve taktiklerden rahatsızlık duyduklarında yardımları azaltıyorlar, özel olarak yapılan görüşmelerden sonra para yardımlarını eski seviyelerine çıkarıyorlardı. 1932 yılında Hitler’in diğer ulusalcı partilerle birleşilmesi teklifini reddetmesi, aynı yılın kasım ayında Berlin ulaştırma işçileri tarafından yapılan greve katılarak destek vermesi sırasında burjuvazinin duyduğu rahatsızlık artmış ve para yardımları kesilmişti. Esasında, işçi sınıfının sosyalist militanlarını öldüren NSDAP, kontrolsüz ve bütünlüksüz söylemler sebebiyle SA’ların varlıklı ailelere saldırmasına da sebep oluyordu. Henüz parti ezici bir çoğunluk sağlayamamış, istikrar tutturamamıştı ancak Joseph Goebbels, burjuvazi ile tüm sorunları özel görüşmelerle ortadan kaldırıyordu.

FALANJ, 1936 seçim hazırlıkları yapılırken geleneksel sağ ile birleşme teklifini reddettiği için özellikle büyük toprak mülkiyeti sahiplerince yüzüstü bırakılıyor, İspanya’da Cumhuriyetçi koalisyon olan Halk Cephesi seçimleri kazanıyordu.

Burjuvazi ile ilişkilerin sonuçları çok açıktı: Faşist hareketlerin seçme hakkı sınırlıydı, isteyici olmaktan çıkamıyorlardı.

İtalya’da 1921 yılının Ağustos ayında faşistler ile sosyalistler arasında imzalanan “göstermelik” barıştırma anlaşması uygulanamıyordu. “Marksist afetin” can sıkıcı kampanyalarından sıkılan büyük tarım üreticileri, işyerlerinde işçi hareketine karşı yasadışı müdahaleler ile barışa kavuşacaklarını sanan sanayici kapitalistler faşist saldırıların durdurulmasını kabul etmiyorlardı. Topluma anlatılan tüm hikâyelerin ötesinde; kapitalistler ve büyük toprak sahipleri, faşistlerin “Marksistler” ile etkili bir biçimde savaştıklarını savunarak, liberal demokrasinin yerine otoriter bir devletin geçirilmesini, halk hareketleri tarafından tehlikeye düşürülen toplumsal düzenin yeniden kurulmasını istiyorlar, tarımda ya da sanayi de patron olarak işletmelerinin üzerinde mutlak otoritelerini tesis edeceklerini düşünüyorlardı.

Aslında; parayı verenlerin amaçları ile faşist hareketlerin amaçları arasında mekanik bir bağ bulunmuyordu. Faşist hareketler, burjuvazi ve toprak mülkiyetinin özgür istençlerinin doğal sonucu da değildi. Ayrıca, bu hareketler, büyük mülk sahiplerinin müdahalesinden de bağımsızdı. Ancak; faşist hareketler açısından, büyük mülk sahipleri ile sanayi kapitalistlerinin desteğinin alınması iktidara gelebilmek için çok büyük önem taşıyordu. Kapitalist ekonominin yeniden yapılandırılması, ucuz işgücü ve otoriteye dayalı iş disiplini ile karlarını artıracak olan büyük mülk sahipleri ve kapitalist sanayiciler için de bazı “aşırılıklar” olsa da faşist hareketler önem taşıyordu. Buradan dolayımlı bir amaç birliği inşa ediliyordu.

Burjuvazi, hareketlerin programlarını dikkatli olarak okuduğundan, ideolojik tavrını değerlendirdiğinden ve en önemlisi de propagandanın özel yönlerinden olan “Marksistlere” darbe indirilmesi konusundaki netliği kavradığından faşist hareketlerden kuşku duymuyordu. Kuşku duydukları bir konu olduğunda, konuşuluyor, hareketlerin kendine biraz çeki düzen vermesi de sağlanıyordu.  

Büyük sermaye grupları ile büyük toprak sahiplerinin bir kısmının bu hareketlere hiçbir zaman maddi destek vermediği biliniyordu. Tek tek birey ve kurumların desteğinden çok yaratılan toplumsal desteğin sorgulanmasından burjuvazinin faşist hareketleri net olarak desteklediği sonucuna ulaşılıyordu. Faşist iktidarların kurulmasından sonra “kimlerin para yardımı yapıp yapmadığı” sorgulanacaktı. Öte yandan, yapılan para yardımlarının hiçbirisi karşılıksız yapılan yardımlar da değildi.

1921 yılının mayıs ayında, İtalya’da yapılan parlamento seçimlerinde Mussolini, dönemin başbakanı olan Liberal Parti lideri Giovanni Collitti’yi destekliyordu. İktidarı yeniden kazanan liberaller, bu destek karşılığında Mussolini’ye 35 milletvekili ile İtalya Parlamentosu’nda temsiliyet hakkı veriyordu. Monarşi ve Vatikan, gittikçe güçlenen Marksizm kökenli parti ve hareketlerden rahatsızdı, bu sebeple Faşist Parti’yi destekliyordu. 1922 yılının Ağustos ayında, işçilerin genel grevinden etkilenen ekonominin kilitlemesi ve Liberal hükümetin müdahalelerinin sınırlı kalmasından hemen sonra Mussolini, Kral III. Victor Emmanuel’i ülke yönetimini kendisine devretmesi için tehdit ediyordu. Mussolini, Kara Gömlekliler tarafından Napoli’den Roma’ya yapılacak bir yürüyüş sonrasında hükümet darbesi yapmaya hazırlanırken Kral tarafından başbakanlığa atanmıştı. İktidara gelen PNF, bu gücü kullanarak, 1924 seçimlerinde 400 kişilik meclisin 338’ini, 1929 seçimlerinde ise tamamını alıyor, devlet üzerinde otoritesini kuruyor ve Mussolini, tüm İtalya’nın “Duçe”si oluyordu.

PNF seçim afişlerinden…

NSDAP, Almanya’da 1932 yılının Temmuz ayında yapılan seçimlerde 230 milletvekili çıkarmıştı. Hitler’in, (yukarıda da bahsedildiği üzere) burjuvazi ile yaşadığı sorun sonrasında Kasım ayında yenilenen seçimlerde milletvekili sayısı 196’ya düşüyordu. Burjuvazinin baskısı bu kez sonuç verecek, NSDAP, muhafazakarlar ile koalisyon yapacaktı.  

NSDAP seçim afişlerinden…

NSDAP, İktidara gelir gelmez faşizm (Nasyonal Sosyalizm)’in inşasına girişmişti. Aylar süren görüşmelerin sonunda; 30 Ocak 1933 tarihinde Hitler, “burjuva partilerin de desteğiyle” Almanya Şansölyesi ilan ediliyordu. İktidar olmanın gücünü kullanan NSDAP, 13 Mart 1933’te “halka rehberlik etmek” üzere başına Joseph Goebbels ’in yerleştirildiği “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” kuruyor, 1 Aralık 1933’te çıkarılan kanun ile kendisi dışındaki tüm partileri kapatıyordu. 2 Ağustos 1934’te Almanya Cumhurbaşkanı Hindenburg‘un vefatıyla birlikte cumhurbaşkanlığını da üstlenen Hitler, tüm Almanya’nın Führer und Reichskanzler (Führer ve İmparatorluk Şansölyesi)’i oluyordu.  

FALANJ, 1936 seçimlerini Cumhuriyetçilere karşı kaybetmişti. Aynı yıl, Jose Antonio Primo de Rivera’nın içerisinde komünistlerin de bulunduğu Cumhuriyetçi yönetimi tarafından tutuklanması üzerine “cumhuriyetten kurtulmak” için oluşturulan savaş birliğine katılmıştı. Milliyetçi ve kralcı güçlerin Cumhuriyete başkaldırısının ifadesi olan İspanyol İç Savaşı‘nda FALANJ cephedeki yerini alıyor, parti üyeleri ve Sivil Muhafızlar “İspanya için”  savaşıyordu. Aynı dönemde, FALANJ’ın kurucusu Jose Antonio Primo de Rivera cumhuriyetçilerce yargılanarak kurşuna dizildiğinde iç savaş komutanı olan Franco önderliğe terfi ediyordu.  

İç savaş başladığında; Hitler ve Mussolini, iç savaşı yöneten Franco’nun emrine birer uçak filosu göndermiş, 13.500 kişiyi Fas üzerinden İspanya’ya taşımışlardı. Ardından 200,000 kişiyi aşan sayıda Alman, İtalyan ve Arap askeri bölgeye sevk edilmişti. Cumhuriyetçiler ancak yeni kurulmakta olan SSCB’nin ve muhtelif ülkelerden gelen gönüllülerin sınırlı desteğini alabiliyorlardı.  

İspanya iç savaşından…

İç Savaşın “başarıyla” sonuçlanmasında etkili olan Franco, örgütü yeniden biçimlendirerek “Falange Española Tradicionalista de Las Jons” (Ulusal Sendikalist Gelenekçi İspanyol Falanjı) adını veriyor ve Falanj’ın modernizme daha yakın üyeleri tasfiye ediliyordu. Yeni örgüt, aynı zamanda “Movimento Nacional” (Milliyetçi Hareket) olarak da tanınıyordu. 1939 yılında; Franco tüm İspanya’nın “Caudillo”su, FALANJ’da tek resmi partisi oluyordu.

Faşist hareketler, gerek propaganda ve seçim süreçlerinde, gerekse İspanya’daki iç savaş sürecinde burjuvaziden aldıkları destekle olağanüstü güç kazanmışlardı. Burjuvazi, o andan itibaren, ya faşist hareketleri zorla hizaya getirmek (bunun için işçi sınıfının ‘zincirlerinden kurtulmasını’ sağlamayı tercih edeceklerdi) ya da devlet iktidarını faşizme teslim edeceklerdi. Burjuvazi, parlamentodaki temsilcilerini satarak, devleti faşizme teslim etmeyi tercih etmişti.

Burjuvazinin, faşist hareketleri işçi sınıfına karşı kullandığı, emek-sermaye savaşı işçi sınıfının yenilgisi ile son buluyor; faşizm, en büyük destekçisini parlamentodan kovuyor, burjuva partileri dahil tüm partileri kapatıyor, halkın ve bütün sınıfların üzerinde otoritesini kuruyordu.  

“Bütün sınıflar güçsüz, bütün sınıflar sessiz, dipçiğin önünde diz çökmüştü. Savaş yatışmış görünüyordu.” (K. Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i)

Bir sonraki yazımızda; faşizmi anlamaya çalışacak, sonuçlarını açacağız…

Hakan Aydın

[email protected]

Not: Kaynak bilgisi ile partilerin/hareketlerin programları yazı dizisinin bitiminde ayrıca sunulacaktır